İzmir’de yaşanan şok edici bir olayda, boşanma davası için adliyeye gelen bir adamın gerçekleştirdiği kan donduran saldırı, kamuoyunu derinden sarstı. Türkiye’nin günlük hayatında sıkça tartışılan kadına yönelik şiddet vakalarına bir yenisi daha eklenirken; adliye önünde yaşanan bu trajik olayın detayları yargıya taşındı. Sanık hakkında üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle dava açıldı. Olay, hem adliyenin güvenlik zafiyetlerini hem de şiddetle mücadele konusundaki acil önlem gerekliliğini yeniden gündeme getirdi.
Olay geçen yıl İzmir Adliyesi’nin önünde meydana geldi. Boşanmak için mahkemeye başvuran Neşe Keçkin, eşinden ayrılmak isterken adliye bahçesinde silah ve bıçakla saldırıya uğradı. Kendi hayatına yönelen bu acımasız eylem, yalnızca onu hedef almakla kalmadı; Keçkin’in yanında bulunan kardeşi ve olaya müdahale etmek isteyen bir polis memuru da saldırının hedefi oldu. Yaşanan vahşetin ardından saldırgan olay yerinde gözaltına alınırken, cinayet bir kez daha ülke genelinde son derece tartışmalı haline gelen “kadın cinayetleri” konusunu yeniden gündeme taşıdı.
Soruşturma süreci devam ederken hazırlanan iddianamede, saldırgan hakkında üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Davanın savcılığı, herhangi bir hafifletici neden veya gerekçe görmediklerini belirterek, şiddetin bu ölçüsünün hiçbir koşulda mazur görülemeyeceği vurgusunu yaptı. İlk duruşma sırasında sanığın mahkemede verdiği ifadede pişman olmadığı yönündeki açılan beyanı ise yargı sürecinin kamuoyu tarafından daha yakından takip edilmesine neden oldu. Bu açıklamalar, toplumda infiale yol açarken kurbanların yakınlarından ve kadın hakları gruplarından güçlü tepki gördü.
Kadın hakları savunucuları bu vahim olayın yalnızca bir şiddet vakası olarak değil, aynı zamanda kadına yönelik sistematik tehdit ve tehlikenin bir sonucu olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek tepkilerini dile getiriyor. Ülke genelinde bu tür olayların daha fazla yaşanmaması adına daha katı yasaların yürürlüğe girmesi gerektiği vurgulanıyor. İzmir’deki bu trajik olay, yargı süreci boyunca kadına yönelik şiddetle mücadelede farkındalığın artırılması için yapılan gösterilerle bu konuda yeni adımlar atılmasının aciliyetini gözler önüne seriyor.
Yaşanan olay sadece bireysel bir suç olarak ele alınmıyor, kadın cinayetlerine yönelik sistematik bir eleştiriyi daha da güçlendiriyor. Birçok hukukçu ve uzman, yargılama sürecinin örnek bir karar olarak işlev görmesi gerektiğine dikkat çekerken, olayla ilgili duruşmaların Türkiye’nin dört bir yanındaki kadın hakları savunucuları tarafından takip edilmesi bekleniyor. Kamuoyunun hassasiyeti, bu tür suçların yalnızca bireysel değil toplumsal etkilerinin olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.