Dünya çapında milyonlarca insan, her gün hayatta kalma mücadelesi verirken 2,15 doların altında bir gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) son verilerine göre, yaklaşık 700 milyon kişinin bu gelir düzeyinde yaşaması, küresel yoksulluk sorununu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 2019’dan bu yana ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi ve yoksulluğun azaltılması için önemli adımlar atılması beklenirken, ne yazık ki tablo umutsuz bir halde kalmayı sürdürüyor. Özellikle düşük gelirli ülkelerde durum daha da vahim bir boyut kazanmış durumda.
2020 yılında ortaya çıkan COVID-19 pandemisi, yoksulluk oranlarını daha da kötüleştirerek birçok kişinin işini, evini ve geçim kaynaklarını kaybetmesine yol açtı. Salgının ekonomik etkilerinin küresel çapta hissedilmesi, kırılgan toplumların daha da zor bir yaşam koşuluna sürüklenmesine neden oldu. Uzmanlar, pandemi sonrası toparlanma süreçlerinin eşit koşullarda gerçekleşmediğini ve bu sürecin yoksulluğun derinleşmesine katkıda bulunduğunu belirtiyor. Özellikle Sahra Altı Afrika ve Güney Asya gibi bölgelerde, milyonlarca insan yetersiz beslenme, temiz suya erişim ve temel sağlık hizmetlerinden yoksun durumda yaşıyor. Bu durum, yalnızca bugünkü nesli değil, aynı zamanda gelecek nesilleri de tehlike altına sokuyor.
Birleşmiş Milletler, dünya genelinde yoksulluğun azaltılması adına uluslararası iş birliğinin önemine dikkat çekiyor. Ancak bu hedefe ulaşılması için yalnızca fon yardımları değil, sürdürülebilir kalkınma projeleri, eğitim programları ve yerel ekonomileri güçlendirecek girişimlerin hayata geçirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Bununla birlikte, birçok ülkenin kendi iç ekonomik sorunları ve kalkınma politikalarındaki eksiklikler, küresel yoksulluğu azaltma çabalarını sınırlıyor. Uzmanlar, derinleşen eşitsizliklerin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal huzur ve istikrar üzerinde de olumsuz etkiler yarattığına işaret ediyor. Yoksulluk, birçok bölgede göç, çatışma ve temel insan haklarının ihlal edilmesi gibi ciddi sorunlara zemin hazırlıyor.
Dünyanın en yoksul ülkelerindeki mevcut durum, küresel dayanışma ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin daha kararlı bir şekilde yürütülmesi gerektiğini açık şekilde ortaya koyuyor. Yoksulluğun azaltılması, yalnızca ekonomik büyüme ile değil, aynı zamanda kaynakların eşit paylaşımı, eğitimde fırsat eşitliği ve sağlık hizmetlerine erişimle mümkün hale gelebilir. Uluslararası toplumun bu soruna yaklaşımı, yalnızca bir yardım meselesi değil, aynı zamanda insanlık adına bir sorumluluk olarak görülmelidir.