Türkiye’nin tanınan isimlerinden, otomobil yarışları pilotu Can Artam ve Litvanya kökenli pilates eğitmeni eski eşi Livia Artam arasında yaşanan olaylar, yargıya taşındı. Çiftin boşanmasının ardından süregelen mal paylaşımı meselesi, özellikle bir otomobil üzerindeki hak iddiası nedeniyle çıkmaza girdi. İkili arasında başlayan bu gerginlikle, davalık olan milyonluk otomobil meselesi gündemdeki yerini aldı. Lüks spor otomobilin, çiftin boşanmadan önce ortak kullanımı nedeniyle karmaşık hale gelen mülkiyeti, mahkemenin çözmesi gereken bir meseleye dönüştü. Livia Artam’ın, Can Artam’ı kendisinden mal kaçırmakla suçladığı iddiaları ise olaya başka bir boyut kazandırdı. Çift, sahip oldukları mal varlıklarının paylaşımı konusunda uzlaşmaya varamadan, hukuk yolunu seçmek zorunda kaldı.
Can Artam’ın geçtiğimiz yıllarda üst düzey bir kariyere sahip olduğu otomobil sporlarında kazandığı başarılar, toplumun dikkatini çekerken; Litvanyalı pilates eğitmeni Livia Artam ise sağlıklı yaşam ve fitness alanında adından söz ettirmeye devam ediyor. Bu ilginç ikilinin yolları boşanma sürecinde ayrılmış olsa da, mal paylaşımına ilişkin hukuki anlaşmazlıklarla gündemde kalıyorlar. İddialara göre, Livia Artam, eski eşinin boşanma sürecinde haksız kazanç sağlamaya yönelik davrandığını ve otomobil gibi yüksek değerli materyalleri kendi zimmetine geçirdiğini iddia etti. Can Artam ise bu suçlamaları kesin bir dille reddetti ve gerçekleşen tüm işlemlerin yasal çerçevede olduğunu ifade etti.
Mahkemeye konu olan lüks otomobilin, Can Artam’ın önceki yıllardaki mesleki süreçlerinde kişisel birikimleriyle edinildiği ve Livia Artam’ın bu süreçte herhangi bir mali katkı sağlamadığı yönündeki savunması dikkat çekti. Ancak, Livia Artam’ın iddiası, evlilik dahilinde edinilen malların ortak mülk kabul edilmesi gerektiği yönünde. Türkiye’deki mal paylaşımı davalarına ilişkin yasa, eşler arasında bu tür anlaşmazlıkların sıkça mahkemelere konu olmasına neden olabiliyor. Uzman avukatlar, bu gibi davaların özellikle yüksek değerli varlıklar söz konusu olduğunda karmaşık bir hal alabildiğini vurguluyor. Çiftin lüks yaşam standardı, kamuoyunda da merak uyandırırken, dava sürecine ilişkin gelişmeler yakından takip edilmeye devam ediyor.
Eski eşler arasındaki davanın sonucu henüz netlik kazanmazken, bu tür olaylar boşanma süreçlerinde ortak varlıkların paylaşımının nasıl sıkıntılara yol açabileceğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Özellikle, çiftler arasında kararlaştırılmış bir mal paylaşım anlaşması olmadığı durumlarda, işin mahkemeye taşınması kaçınılmaz hâle geliyor. Bu davanın yargı süreci, işin yalnızca hukuki boyutunu değil, aynı zamanda toplumsal alandaki yankılarını da beraberinde getirecek gibi görünüyor.