İsrail ile Filistin arasındaki tansiyon onlarca yıldır düşmeksizin devam ederken, bölgedeki insani kriz her geçen gün daha da derinleşiyor. Gazze Şeridi’nde yaşanan trajediler, bir uluslararası insani felaket haline gelmiş durumda. İsrail’in Gazze’ye yönelik politikaları ise küresel ölçekte tartışmalara neden olmaya devam ediyor. Gazze’de yaşayan Filistinliler, yalnızca çatışmalardan değil, aynı zamanda İsrail’in yıllardır uyguladığı ekonomik kısıtlamalar ve temel yaşam ihtiyaçlarını kesme politikasından da büyük zarar görüyor. Bu durum 2006 yılında ortaya çıkan tüyler ürpertici bir belgeyle daha da net bir şekilde gün yüzüne çıkmıştı. “Matematiksel ölüm planı” olarak tanımlanabilecek bu yöntem, temel gıda ihtiyaçlarının nasıl kontrol altına alındığını çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştu.
2006’da yayımlanan belgeler, İsrail’in Gazze’yi abluka altına alırken uyguladığı stratejiyi gözler önüne sermişti. Söz konusu belgelerde Gazze’de yaşayan bireylerin günlük olarak tükettiği kalori miktarını hesaplayan İsrail makamları, bu hesaplamalar üzerinden bölgeye gönderilen gıda miktarını belirliyordu. Yetkililer, bölgede yaşayan her bireyin en az seviyede hayatta kalabileceği minimum kalori miktarı üzerine bilimsel bir hesaplama yapmıştı. Bu hesaplama, Gazze’deki insanların hayatta kalmasına yetecek kadar gıda gönderilmesi politikasını içeriyordu. Amaç net bir şekilde açıktı; insanlar açlıktan toplu şekilde ölmesin, ancak yaşam kaliteleri asgari şartlarda kalsın. Bu politika, uluslararası hukuk ve insan hakları çerçevesinde büyük bir tepkiyle karşılandı, çünkü temel ihtiyaçlara erişimin bu şekilde kısıtlanması toplu bir ceza yöntemi anlamına geliyordu.
2025 yılında, bu politikaların etkileri hala Gazze’de yaşayan insanlar üzerinde derin bir şekilde hissediliyor. Gazze’de uygulanan yıllardır süren abluka, yalnızca temel gıdaya erişim değil, aynı zamanda temiz su, ilaç ve medikal malzeme gibi yaşamsal kaynakları da sınırlamış durumda. Bölgede yaşayan insanlar, günlük yaşamlarını devam ettirebilmek için zorlu mücadeleler veriyor. Elektrik kısıtlamaları, yetersiz sağlık hizmetleri ve artan yoksulluk Gazze halkını derinden etkiliyor. İsrail’in abluka politikaları, Filistin halkının sistematik bir şekilde izole edilmesine yol açarken, bölgedeki insani kriz her geçen gün daha da büyüyor.
Uluslararası toplumun Gazze’deki insani duruma karşı sessizliği ise eleştirilerin odağında. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar, Gazze’deki krizin son bulması için çeşitli adımlar atsalar da, bu çabalar genellikle yetersiz kalıyor. Gazze’deki bu kriz, yalnızca bölgesel bir çatışma problemi değil, aynı zamanda küresel bir insanlık sorunu. İnsan hakları savunucuları ve aktivistler, Gazze halkının içinde bulunduğu duruma dikkat çekmeye devam ediyor. Ancak bu güçlü çabalara rağmen, Gazze’de yaşananlar, dünyanın geri kalanı tarafından yeterince güçlü bir şekilde gündeme taşınamıyor. Bu durum, uluslararası hukukun ve insan haklarının hemen her alanda ihlal edilmesi anlamına geliyor.
Gazze’deki insani kriz için çözüm bulunması adına atılacak adımlar her zamankinden daha önemli hale gelmiş durumda. Bölgedeki abluka politikasının sona ermesi, yaşam koşullarının düzeltilmesi ve Filistin halkının temel haklarına erişimin sağlanması, kalıcı bir çözüm için atılması gereken temel adımlar arasında yer alıyor. Tüm dünya için bir insanlık sınavı anlamına gelen bu kriz, çözüme kavuşmayı beklerken, Gazze halkının sesi olmaya devam etmek insanlığın ortak sorumluluğu olarak kabul ediliyor.