Türkiye’nin en büyük metropolü İstanbul, ekonomik faaliyetlerde olduğu gibi tüketim alışkanlıklarında da dikkat çeken bir tablo sunuyor. Türkiye genelinde hanehalkı tüketim harcamalarının neredeyse dörtte biri İstanbul’da gerçekleşirken, gelir eşitsizliği bu harcamaların niteliği konusunda çarpıcı farklılıklar ortaya koyuyor. Gelir düzeyi en alt seviyelerde olan kesimler, aile bütçelerinin büyük bölümünü temel ihtiyaçlar için kullanırken, üst gelir grubu harcamalarını daha lüks kalemlere yönlendiriyor. İstanbul, bu çelişkili ekonomik manzarasıyla gelir dağılımındaki dengesizliklerin adeta bir aynası niteliğinde.
Yapılan araştırmalara göre, İstanbul’da gelir düzeyi düşük kitleler, toplam harcamalarının yüzde 60’ını temel ihtiyaçlara, özellikle kira ve gıdaya ayırıyor. Bu durum, ekonomik zorlukların ve yükselen yaşam maliyetlerinin özellikle alt gelir gruplarını nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Asgari gelirle geçinen veya dar gelire sahip bireyler, artan kira bedelleri ve market fiyatları karşısında bütçelerinin neredeyse tamamını temel ihtiyaçların karşılanmasına yönlendirmek zorunda kalıyor. Bu durum, gelir uçurumunun günlük hayattaki etkilerini daha da belirgin hale getiriyor.
Öte yandan, kentin en yüksek gelir dilimine mensup bireylerin harcama alışkanlıkları, adeta zıt bir tablo sunuyor. Lüks araçlar, yurtdışı tatilleri ve konaklama hizmetlerine yapılan harcamalar bu kesimin tüketim tercihlerini belirleyen başlıca unsurlar arasında yer alıyor. Ulaştırma, eğlence ve konaklama gibi harcama kalemlerine daha fazla kaynak ayıran bu grup, ekonomik standartlarını ve sosyal ayrıcalıklarını somut şekilde ortaya koyuyor. İstanbul’da yaşayan bu iki farklı dünya, aynı şehirde var olan derin ekonomik uçurumları gözler önüne seriyor.
Bu tablo, yalnızca bireysel ekonomik durumların değil, aynı zamanda kent yaşamındaki eşitsizliklerin bir sonucu olarak yorumlanıyor. İstanbul’un ekonomik yapısı, farklı gelir grupları üzerinde büyük bir etki yaratırken, bu durum bireysel refah seviyelerindeki dengesizlikleri derinleştiriyor. Özetle, gelir dağılımındaki bu farklar, tüketim alışkanlıklarında tam anlamıyla iki zıt kutup oluşturuyor. Çağdaş şehir hayatına dair bu dinamik, yalnızca ekonomik bir perspektif sunmakla kalmıyor; aynı zamanda toplumun genel refah düzeyi ve sürdürülebilir kalkınma konusunda önemli sorular da gündeme getiriyor.