İsrail’in uzun süredir gündeminde olan ve tartışmalara neden olan tarihi eserlerden biri olan Siloam Yazıtı, son dönemde yeniden uluslararası hukuk ve tarih sahnesine taşındı. Kudüs’te keşfedilen ve 2 bin 800 yıllık olduğu tespit edilen bu taş yazıt, İsrail hükümeti tarafından çeşitli iddialarla zaman zaman gündeme getiriliyor. Özellikle Başbakan Binyamin Netanyahu’nun son yaptığı açıklama, yazıt üzerinden Kudüs üzerindeki hak iddialarını yeniden canlandırdı. Uzmanlar ise bu eserin tarihin yanlış yorumlanmasına ve siyasi amaçlarla kullanılmasına bir örnek olduğunu belirterek, İsrail’in bu adımlarına dair ciddi eleştiriler yöneltiyor.
Siloam Yazıtı, arkeolojik açıdan oldukça kıymetli bir eser ve Kudüs’te yer alan Siloam Tüneli’nin inşası sırasında dönemin olaylarını belgeleyen bir taş. Ancak tarihçiler ve uluslararası hukuk uzmanları, böylesi kültürel değerlerin herhangi bir ulusun toprak iddialarını haklı çıkarmak için kullanılmasının bilimsel ve hukuki bir dayanağı olmadığını vurguluyor. Türkiye’deki uzmanlar, yazıtın Türkiye’ye iadesi gerektiğini savunurken, İsrail ise eserin kendileri için tarihi ve dini bir temsile sahip olduğu iddiasını sürdürüyor. Uluslararası hukukçular, bu durumun hem bölgesel tansiyon hem de kültürel miras yönetimi açısından tehlikeli bir örnek teşkil ettiğine dikkat çekiyor.
Netanyahu’nun açıklamaları sonrası kamuoyunda daha fazla tartışılan bu yazıt, tarihin siyasi amaçlarla kullanılması eleştirilerini yeniden gündeme getirdi. Konu hakkında konuşan tarihçiler, tarihe ait mirasların belli bir amaç uğruna manipüle edilmesinin son derece sakıncalı olduğunu dile getiriyor. Ayrıca, Siloam Yazıtı gibi eserlerin UNESCO’nun Kültürel Miras Anlaşmaları uyarınca korunması gerektiğine vurgu yapılıyor. Kudüs üzerindeki hak taleplerinin meşrulaştırılmasında zaman zaman dini ve tarihi argümanların kullanılması, bilim dünyasında tepkilere neden oluyor. Söz konusu yazıtın, uluslararası toplumun bu tarz manipülasyonlara karşı görüş birliği sağlaması gerektiğini ortaya koyduğu ifade ediliyor ve tarihi eserler üzerinden güncel siyasi gelişmelerin şekillendirilmesinin ciddi sorunlara yol açabileceği belirtiliyor.
Siloam Yazıtı’nın iadesiyle ilgili sürecin hukuki açıdan daha detaylı bir incelemeyi gerektirdiği ifade edilirken, bu eserin gelecekteki konumu uluslararası ilişkilerde hassas bir gündem olmaya devam edecek gibi görünüyor. Uzmanlar, tarafların hem hukuki hem de bilimsel yaklaşımlar doğrultusunda hareket etmesi gerektiğine dikkat çekiyor, aksi durumda tarih ve kültürel miras politik gerilimlerin merkezine yerleştirilmeye devam edecek.