Türkiye tarihine kara bir gün olarak geçen 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi, üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen etkilerini hissettirmeye devam ediyor. Kocaeli’nin Gölcük ilçesi merkezli olarak meydana gelen ve 45 saniye süren bu büyük felaket, sadece o dönemin değil, bugünün de en acı olaylarından biri olarak anılıyor. Deprem, 7,4 büyüklüğünde bir yıkıma yol açarken, 17 bin 480 kişinin yaşamını yitirdiği ve 43 bin kişinin yaralandığı resmi kayıtlara geçti. Bununla birlikte binlerce kişi evsiz kaldı, şehirler adeta enkaza döndü. Şimdi ise bu büyük trajedinin yıl dönümünde, kayıplar hüzünle anılıyor.
Marmara Bölgesi’nde gece saatlerinde yaşanan bu korkunç olay, yalnızca yakınlarını kaybeden aileleri değil, tüm Türkiye’yi derinden etkiledi. Depremde yaşamını yitirenler, düzenlenen anma törenleri ile bir kez daha hatırlatıldı. Özellikle depremde hayatını kaybedenlerin yakınları, hâlâ acılarını ilk günkü gibi hissediyor. Bu etkinliklerde, kaybedilenlerin anısına dualar edilirken, deprem gerçeği üzerine farkındalık yaratılmaya çalışılıyor. Gölcük’te düzenlenen törenlere hem yerel halk hem de çeşitli yetkililer büyük ilgi gösterdi. Kurulan etkinlik alanlarında deprem şehitleri için saygı duruşunda bulunulurken, falezlerin kenarına çelenkler bırakılarak, sessiz bir şekilde acıları paylaşmak hedeflendi.
Depremin ardından geçen yıllarda, doğal afetlere karşı önlem alma bilinci ve deprem eğitimlerinin önemi bir kez daha vurgulandı. Ancak tüm çabalara rağmen bölgedeki halk, Marmara Depremi’nin acı izlerini silmenin kolay olmadığını söylüyor. Toplumdan gelen beklenti, afetlere karşı daha bilinçli bir yaklaşım geliştirilmesi ve olası başka felaketler için kapsamlı önlemlerin alınması yönünde. Bugün kentte yapılan modern binalar ve kentsel dönüşüm projeleri, bu bilinçle atılan adımlar arasında görülse de vatandaşlar hâlâ yeterli olmadığını dile getiriyor.
Bu yılki törenlerdeki en önemli mesajlardan biri, “depremle yaşama alışmamız ve buna karşı hazırlıklı olmamız gerektiği” oldu. Uzmanlar, deprem eğitimine daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini belirtirken, özellikle bireysel hazırlığın yanı sıra kamu kurumlarına düşen görevlerin de altını çiziyor. Toplumdaki dayanışma ruhu, bu tarz felaketlerle mücadelenin en etkili yollarından biri olarak gösterilirken, kayıp yaşayan aileler, yaşadıkları duygusal boşluğu hiçbir şeyin dolduramayacağını dile getiriyor. 17 Ağustos 1999’dan bu yana yaşanan her yıl dönümünde aynı soru soruluyor: “Acılar ne zaman diner?” Ancak toplumun hafızasında kalan bu büyük travma, unutmamak ve önlem almak adına herkes için bir ders olma niteliği taşıyor.





























