İsrail’in uzun yıllardır Gazze ve Batı Şeria’da sürdürdüğü politikalar, uluslararası toplumda gerilimi artırmaya devam ediyor. Batı Şeria’daki yerleşimlerin genişlemesi ve Gazze’ye yönelik operasyonlar, iki devletli çözüme dair umutları her geçen gün daha da zayıflatıyor. İsrail’in bölgedeki tartışmalı uygulamaları ve ilhak politikalarına karşı artan eleştiriler, Birleşmiş Milletler’de ve dünya genelinde yeni tartışmaları beraberinde getiriyor. Özellikle Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkı konusu, küresel gündemdeki önemini koruyor.
Birleşmiş Milletler’de İsrail-Filistin meselesine dair yapılan son tartışmalarda, Batılı ülkeler arasında önemli görüş ayrılıkları göze çarptı. Avrupa’daki bazı ülkeler, Filistin’in uluslararası alanda devlet olarak tanınması gerektiğini güçlü bir şekilde savunurken, diğerleri bu konuda daha temkinli bir tavır sergiliyor. İnsan hakları savunucuları ve bazı akademisyenler, Filistin’in bağımsız bir devlet olarak var olma hakkının bir ödül değil, tarihsel bir zorunluluk olduğunu vurguluyor. Doğu Kudüs dâhil olmak üzere, Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğu sık sık dile getirilirken, küresel çapta çözüm odaklı somut adımların eksikliği, gözle görülür bir huzursuzluk yaratıyor.
Bölge üzerindeki gerilim sadece siyasi bir mesele olmakla kalmıyor, aynı zamanda insani bir krize dönüşmüş durumda. Filistin’deki sivil halkın yaşam koşulları, her geçen gün daha da kötüleşiyor. Abluka altındaki Gazze’de temel insani ihtiyaçlara erişimde büyük sorunlar yaşanırken, Batı Şeria’daki Filistinliler de sıklıkla sosyal ve ekonomik baskılarla karşı karşıya kalıyor. Uzmanlar, bu durumun uzun vadede bölgede daha büyük çatışmalara zemin hazırlayabileceği konusunda uyarıyor. Filistin davasının uluslararası alandaki destekçileri, bu süreçte küresel toplumun daha kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini belirtiyor. Yükselen tansiyon, barış müzakerelerini yeniden canlandırma gerekliliğini daha da hayati hale getiriyor.